Alanya Kalesi: Surlarının
uzunluğu 6.5 kilometreyi bulan ve denizden 250 metre yüksekliğe kadar uzanan
Alanya Kalesi zamanımıza kadar korunabilen tek Selçuklu kalesidir. Alanya'da
tersanenin arkasında üç yanı denizle çevrili kale 1955 yılında onarılan sağlam
bir yapıdır. 1225 yılında Roma kale kalıntılarının yerine Anadolu Selçuklu
Sultanı Alaaddin Keykubat, Halepli Reha Bin Ebu Ali'ye yeni bir kale
yaptırmıştır. Alaiye Beyleri döneminde önem kazanan bu kale, 1471 yılında
Osmanlılar tarafından alınmıştır. 83 kule ve 140 burca sahip üç sıra surlarla
çevrili olan kale iç ve dış kale bölümlerinden oluşmaktadır.
Aya Yorgi Kilisesi (Darphane), Kanuni Sultan Süleyman Camii,
Akşabe Sultan Türbesi, Selçuklu Hamamı, Arasta, Bedesten, Sitti Zeynep Türbesi,
Sultan Alaaddin Sarayı, irili ufaklı sarnıçlar, deniz feneri, adam atacağı ve
zindandan oluşan kale komple bir tarihi hazinedir.
Darphane: Yarımadanın ucunda, uzunluğu 400 metreyi
bulan sarp kayalıklardan oluşan Cilvarda burnu üzerindeki yapılardır. Halk
arasında “darphane” olarak anılmasına karşın, kesme taşlardan inşa edilmiş
binalarda para basılması söz konusu değildir. 11 inci yüzyıldan kalma taş
yapılardan birisi küçük bir kilisedir. Diğerinin ise manastır olarak kullanılma
ihtimali yüksektir. Küçük kilisenin kubbesi ayakta durmaktadır. Kayaların
üstünde bir de sarnıç vardır. Cilvarda burnundaki yapılar topluluğuna iç
kaleden kayalara oyulmuş basamaklarla bir yol bulunmasına karşın yol günümüzde
kullanılamaz durumdadır. Denizden çıkış ise zor ve tehlikelidir. Gerek iç kaleden
seyir edildiğinde gerekse denizden teknelerle burnu dönerken etkileyici bir
görüntüsü vardır.
Aya Yorgi Kilisesi (Hagios Georgios): Darphane olarak
tanımlanan alanda yer alan yapılardan birisidir. İki ayrı görüşe göre M.S. 6
ncı veya 11 inci yy.’da yapıldığı sanılan Bizans devrine ait küçük bir
kilisedir. Dini önemi artınca zaman içinde Piskoposluk haline getirilmiştir.
Selçuklulara ait olmayan kaledeki tek eser ve Alanya’nın Türk - İslam dönemi
öncesinden günümüze ulaşabilen ender bir yapıdır. Kale ile birlikte bir bütün
olarak koruma altına alınmıştır.
Akşebe Sultan Mescidi ve Türbesi: Kale Camii’nin 100
metre ilerisinde bulunan bu mescit 1230 yılında Alaattin Keykubat’ın ilk kale
komutanı Akşebe Sultan için yaptırılmıştır. Yakın zamanda onarılan mescidin
dışı kesme taştan yapılmıştır. İçi ve kubbesi tuğla ile örülmüştür. İki odadan
oluşan yapının bir odası mescit, diğer odası Akşebe Sultanın mezarının
bulunduğu türbedir. Ayrıca türbede 3 tane mezar daha vardır. Mescidin birkaç
metre ilerisinde moloz taş kaideli silindirik tuğla gövdeli minaresi
bulunmaktadır. Kitabesinde “Allah yerin ve göklerin gaiplerini bilir. Allah’ın
mescitlerini ancak O’na ve ahiret gününe inananlar imar ederler. 1230 yılında
yüce sultan Alaaddin’in günlerinde Allah’ın rahmetine muhtaç zayıf kulu Akşebe
yaptırdı” yazmaktadır.
Alaaddin Camii: Kale Camii, Sultan Süleyman Camii
adları ile anılan eserin 1231 yılında Sultan Alaaddin tarafından yaptırıldığı,
sonra harap olduğu bazı kayıtlarda geçmektedir. Kanuni Sultan Süleyman
tarafından 1530-1566 yılları arasında yenilenen moloz taş duvarlı, kubbe
kasnağının yapısında kesme taşların kullanıldığı, iç mekanı sekizgen kubbe
kasnağı üzerine oturan bir camidir. Son cemaat yerini tuğladan yapılma dört
sütun üstüne dayanan üç kubbe örter. Ortadaki iki sütun arasına bir duvar
örülmüş üstüne zambak resmiyle süslenmiş bir taş oturtulmuştur. Kubbenin askılık vazifesi gören kısmına
akustiği sağlamak için 15 küçük küpçük konmuştur. Caminin kapısı ve 14 adet pencere
kapakları Osmanlı dönemi oyma işçiliğinin en güzel örneklerindendir.
Emir Bedrüddin (Andızlı) Camii: Günümüzde kullanılan
adını hemen yanında bulunan andız ağacından alan bu camii 1277 yılında Emir
Bedrüddin tarafından yaptırılmıştır. Hemen bitişiğinde kendisine has
mimarisiyle yapılmış çok yüksek olmayan minaresi yer alır. Alanya’nınTophane
Mahallesi’nde bulunan bu camiye Kızıl Kule yanından aşağı kapı yoluyla
ulaşılması mümkündür. Gerek tarihi değeri gerekse minberinin oymacılık
sanatının en güzel örneği olması itibarı ile Alanya’da Selçuklulara ait birçok
özelliği birden taşıyan en eski camilerdendir.
Alaaddin
Keykubat Sarayı: İç kalenin en yüksek yerinde kurulmuş olan sarayın
sadece kalıntıları mevcuttur. Bu kalıntılardan sarayın çinilerle kaplı olduğu
anlaşılmaktadır. Hakkında fazla bir bilgiye rastlanamamıştır. Sarayın hemen
yanında askerlerin kışla olarak kullandığı sanılan bir yapı belirlenmiştir.
Selçuklu Hamamı: Alaaddin Keykubat tarafından
yaptırıldığı sanılan, iç kalenin doğusundaki burçların yanında, kırmızı tuğla
ve harçla yapılan tek kubbeli ve sekiz yüzlü hamamdır. Şimdi çökmüş olan 5
metre çapındaki kubbesi ile küçük bir odası olduğu anlaşılmaktadır. Suyu iç
kaledeki büyük sarnıçtan künkler ile getirildiği anlaşılan hamam Selçukluların
temizliğe ve sağlığa verdiği önemin bir göstergesidir.
Bedesten ve Arasta: Kale Camii’nin güneybatısında yer
alan Arasta'nın han olduğuna dair iddialar vardır. Arasta’nın hemen yanında
bulunan 13 metre genişliğinde 35 metre uzunluğunda bir bedesten vardır. Avluya
bakan, muntazam olmayan dikdörtgen bir plan üzerine oturtulmuş, 26 odası ile
bedesten olarak bilinen hanın ise çarşı olabileceği öne sürülmektedir. Bu
bedestenin çarşı olabileceği gibi kalenin malzeme deposu olabileceği de ileri
sürülmektedir Her iki eserin de 14. – 15. yüzyıllarda Karamanoğulları
tarafından yapıldığı sanılmaktadır.
Sarnıçlar: Evliya Çelebi Seyahatnamesinde sarnıçlar
şehri olarak adı geçen Alanya'da kale ve çevresinde yaşayan halkın su
ihtiyacının karşılanması için kale içinde irili ufaklı 420 sarnıcın
yaptırıldığı tespit edilmiştir. Bu sarnıçlar içinde en önemlisi Akşabe Sultan
Mescidi ile bedesten arasında 22.5 metre boy ve 13 metre genişliğindeki
Mecduddin sarnıcıdır. Bu sarnıç Selçuklu Türklerinin mimari eserlerin yanında,
alt yapıya verdikleri önemin en güzel örneklerinden birisidir.
Deniz Feneri: 1720 yılında Nevşehirli Damat İbrahim
Paşa tarafından kalenin güney ucunda, denize dik inen yamaç üzerindeki surların
bulunduğu yerde yaptırılan fener bugün de hala iki binasıyla görevini yerine
getirmektedir.
Sitti Zeynep Türbesi: Damlataş Mağarası yolundan
kaleye gidilen yol üzerinde bulunan bu türbenin ne zaman yapıldığı ve Sitti
Zeynep hakkında kesin bir bilgi mevcut değildir. Selçuklu döneminden kaldığı
sanılmaktadır. Kanuni döneminden kalma vakıf kayıtlarında adı geçmektedir.
Ankara’da Kuyud-u Kadime arşivinde 172 nolu kayıtlı Kanuni devrine ait İlyazı
Defteri’nde ve İstanbul Başbakanlık Arşivi 166 numaralı vakıf İcmal Defteri’nde
Vakf-ı Sitti Zeynep Bin’t Zeynelabidin olarak geçmektedir. Bir eren olduğu
sanılan Sitti Zeynep’in türbesi Alanyalılar ve çevreden gelen kişiler
tarafından ziyaret edilmektedir.
Adam Atacağı: Kalenin kuzeydoğusunda 250 metrelik
uçurumun üstünde 15 metre derinlikte bir zindanın bulunduğu yerdir. Atılan
taşın hava akımı ve yer çekimi nedeniyle denize düşürülmesinin çok zor olduğu
bir yerde, günümüzde bir rivayetten kaynaklanan dilek tutarak taş atma geleneği
yabancı ve yerli turistler tarafından sürdürülmektedir.
Ehmedek: Bizans döneminden kaldığı sanılan küçük
kalenin yerine Selçuklu döneminde “Orta Kale” olarak yeniden inşa edilmiştir.
Giriş kapısındaki kitabeden 1227 yılında yapıldığı anlaşılmaktadır. Adını
Selçuklu döneminin inşaat ustası “Ehmedek”ten aldığı sanılmaktadır. Üçer kuleli
iki bölümden oluşan orta kale, kara saldırılarına karşı stratejik bir yerde ve
aynı zamanda sultanın sarayının bulunduğu iç kaleyi de koruyacak konumdadır.
Kulelerin günümüze kadar gelen duvarları kayalardan yontularak yapılmıştır.
Orta kalenin içindeki üç sarnıç günümüzde de kullanılmaktadır. Kale duvarlarında
Selçuklu döneminden kalma gemi resimleri vardır.
Kızıl Kule: Kentin liman kısmına egemen olan bu
sağlam kuleye, adını koyu kırmızı renkli taşlar verir. Klikiyalı korsanlardan
kalma eski bir kale kalıntısının yerine 1226 yılında Alaaddin Keykubat
döneminde yaptırılmıştır. Kule; konumu, planı, yapı tekniği ve kitabeleri ile
Anadolu yapı sanatının eşsiz bir örneğidir. Üç adet kitabesi bulunan kulenin
kapı yazıtında Sinop Kalesi’ni de yapan Halepli Ebu Ali Reha El Kettani'nin
eseri olduğu yazmaktadır. Diğer iki kitabede Alaaddin Keykubat'a methiyeler
bulunmaktadır. Sekizgen planlı kulenin her duvarı 12.5 m. Genişliğinde,
yüksekliği 33 m.’dir. İki açık, üç kapalı toplam beş kattan oluşan kuleye çok
geniş ve çok yüksek olan 85 basamakla çıkılır. Tersanenin bekçisi olan kule
1951 -1953 yılları arasında köklü bir restorasyon yapılarak etnoğrafya müzesi
olarak ziyarete açılmıştır. Üç ayrı kuleyi ve üst kaleyi çevreleyen uzun bir
duvarla bağlanır. Kule bir benzerinin bulunmaması ve limandaki heybetli
görüntüsü ile Alanya'nın sembolü olmuştur.
Selçuklu Tersanesi: Sultan Alaaddin Keykubat'ın
Alaiye'yi almasından sonra Akdeniz filosunu oluşturmak için 1227 yılında
yapımına başlanmıştır. Kızıl Kule’nin güneyinde deniz kıyısında beş gözlü
olarak inşa edilmiştir. Günümüze kadar ulaşan yegane Selçuklu Tersanesi’dir.
56.5 metre uzunluğu ve 44 metre derinliğinde olan tersanenin her gözü 7.7 metre
genişliğinde 42.3 metre boyundadır. Duvarları kesme taştan, kemer ve kubbeleri
tuğladan yapılan tersanenin tavanlarında ışık almasını sağlayan pencereler
mevcuttur. Sol tarafında bir mescit, sağ tarafında muhafız odası olan
tersanenin 3 üncü gözünün arkasında da bir su kaynağı vardır. Sekiz asırdır
sağlamlığını koruyan tersane Kızıl Kule’nin yanında Alanya'nın simgesi olarak
yer almaktadır. Daha önce Karadeniz’de Sinop tersanesini yaptıran Alaaddin
Keykubat Alanya tersanesi ile “iki denizin sultanı” adını almıştır. Tersanenin
girişindeki yazıt, Sultan Keykubat’ın armasını taşır ve rozetlerle süslüdür.
Selçuklu Tophanesi: Tersanenin bitişiğinde denizden
10 metre yüksekliğinde bir kayaya tersaneyi korumak amacıyla yapılan Tophane
bulunmaktadır. 1227 yılında kesme taştan imal edilen üç katlı ve dikdörtgen
planlı yapıda aynı zamanda savaş gemileri için top döküldüğü bilinmektedir.
Selçuklu Medresesi: Selçukluların yazlık başkent
olarak kullandıkları Alanya'da Sultan Alaaddin Keykubat tarafından 1232 yılında
Obaköy Mahallesi’nde bir tepe üzerinde yaptırılmıştır. Medresenin batı
cephesindeki girişi Selçuklu motifleri ile süslüdür. Bir avlu, yan taraflara
dizilmiş altı oda ve bir eyvandan oluşan medresenin iç kapısındaki oymalar
Selçuklu el sanatının ve Selçuklu eğitim kurumlarının önemli bir örneğidir.
Alara Kalesi: Alanya’nın 37 km. batısında denizden 9
km. içeride Selçuklu Sultanı Alaaddin Keykubat tarafından 1232 yılında
yaptırılmıştır. Yalçın bir tepenin çevresinde dolanan Alara Kalesi, Alara Han’a
gelen yolcuların ve İç Anadolu'ya giden yolun güvenliğini sağlamıştır. Alara
Hanı’na sekiz yüz metre mesafedeki Alara Kalesi, yapılan kaleler arasında
inşaatı en zor olanlardan biridir. Kalenin yüksekliği 200 ila 500 metre
arasında değişmektedir. Dış ve iç kale olarak iki bölümdür. Kaleye yüksek
basamaklarla çıkılan sol duvar üzerindeki bir giriş tüneli ile girilir. Kayalar
oyularak tünelden yollar yapılmıştır. Günümüzde bir çok yeri harap olan yollar,
kale içindeki saray kalıntısı, hizmetkarların barındıkları evlerin kalıntıları,
bir cami ve bir hamamın kalıntıları bulunur. Uzun yıllara rağmen değişik ince
yapı şekli ile kervansaray ve kale güzelliğini koruyan bir Selçuklu eseridir.
Hasbahçe Köşkü: Alaaddin Keykubat'ın Alaiye'yi
almasından sonra kışları geçirmek için Torosların eteğinde inşa edilmiştir.
Yakınında 1000 yıllık bir tarihi çınar ile Sultan Kılıçarslan tarafından
yaptırılmış iki ağızlı bir çeşme vardır. Günümüzde mesire yeri olarak
kullanılmaktadır.
Hıdırellez Kilisesi: Alanya merkezine 10 km mesafede
Hacı Mehmetli Mahallesi sınırlarında Hıdır İlyas mevkiindedir. Duvarları taş
olan kilise dikdörtgen planlıdır. Kilisenin içinde ahşap süslemeli bir ara kat
vardır. Yanında su kaynağı bulunan Hıdrellez Kilisesi’nin benzerlerine Antalya
kale içinde de rastlanmaktadır.
Alarahan:
Alanya - Manavgat sınırını teşkil eden Alara Çayından adını alan Alarahan
denizden 9 km. içeridedir. Alanya'nın 35 km. kuzeybatı istikametine düşen han
tamamen kesme taşlardan 2000 metrekarelik bir alan üzerinde yapılmıştır. Türk
yapı sanatının güzel bir örneği olan hanın en büyük özelliği diğer hanlarda
avlular hep ortada yer aldığı halde bu handa dış duvarın kenarındadır. Kapıdan
içeri girince nöbetçi kulübesi, hamam ile uzun bir koridorun sağ ve sol yanında
yer alan konaklama odaları görülmektedir. Hanın kuzeye bakan giriş kapısının
üzerindeki Alaaddin Keykubat'a ait kitabeden 1231 yılında yapıldığı
öğrenilmektedir. Sultan Alaattin Keykubat’ın diğer kitabelerde kendini
"Kara ve iki denizin sultanı, müminlerin emiri, Arap ve Acem ülkesinin
sahibi" olarak gösterirken bu kervan sarayın kitabesinde dikkati çeken
konu, kendini "Rum, Şam, Ermeni ve Frenk memleketlerinin de fatihi"
olarak göstermesi dikkat çekmektedir. Alara Çayının getirdiği çamur ve kil
tabakasının özellikle sularının fazlalaştığı dönemlerde temellerin
zayıflamasına neden olabileceği izlenmektedir. Özelliğinden hiçbir şey kaybetmeyen
handa kale girişinde bulunan güneş saati de bulunmaktadır.
Şarapsa (Serapsu) Hanı: Antalya karayolunun 15 inci
kilometresinde Serapsu deresi kıyısında yolun hemen üst tarafında yaklaşık 15
metre genişliğinde ve 70 metre boyundaki alan üzerine kurulan bir Selçuklu
eseridir. Kuzey yönündeki görkemli kapısının üzerinde dört satırlık bir
kitabesi vardır.
Sultan Alaaddin Keykubat'ın oğlu Gıyaseddin Keyhusrev
zamanında (1236-1246) yaptırıldığı yazmaktadır. İri taşlarla beşikörtüsü
şeklinde yapılan bu hanın ön yüzeyi kesme taştan, diğer yüzeyleri moloz taş
duvardan oluşturulmuştur. İnşaat tarzı ile diğer hanlardan ayrılmıştır. Cephe
duvarları birçok ek duvarla takviye edilmiştir. Hanın üzerinde kale burçlarında
bulunan türden dışardan girilmesi mümkün olmayacak şekilde mazgallar vardır.
Hanın gerektiğinde kale gibi kullanılmak üzere yapıldığı anlaşılmaktadır. İçi
boydan boya bir dehliz şeklinde bulunan hanın doğu yönünde bir de mescit
bulunmaktadır. Gece konaklayanlar için hayvanlar ile insanlar arasında küçük
bir yükselti vardır.
Kargı Han: Alanya'nın batı kesimindeki Kargı Çayı’nın
kuzeyinde olan hanın kitabesi olmadığı için yapım yılı ve şekli hakkında fazla
bir bilgi mevcut değildir. Han 46 metre eninde ve 50 metre boyundadır.
Romalılar, Selçuklular ve Osmanlılar tarafından kullanılan Antalya – Beyşehir -
Konya yolunun kesik bel mevkiinin dip kısmında yer alan bir kervansaraydır.
Orta avlunun etrafına sıralanmış, hepsinin tavanında hava bacaları bulunan
odalardan oluşmaktadır. Kapının karşısında taştan oyulmuş sabit hayvan
yemlikleri vardır. Han ana yoldan uzaktır.
Syedra Antik Kenti: Alanya'ya 18 km. uzaklıkta Mersin
yolu üzerinde İshaklı köyü sınırları içindedir. Syedra MÖ. 7 nci yy.’da tarih
sahnesine çıkmış ve 13 üncü yy.’a kadar yaşamış bir kenttir. Helenistik çağa
ait kalıntılar arasında hamam, revaklı yol, fresko izleri taşıyan mezarlar ve
bir sarayın kalıntıları bulunur. İlk kez 1891 yılında Heberdey ve Wilhelm
tarafından ziyaret edilmiştir. Syedra bölgedeki anti korsan mücadelelerine
katılmıştır. G. Bean ve T. Mitford'un bulduğu ve Roma İmparatoru Septimus
Severus’un MS.194 yılında kente gönderdiği teşekkür mektubundan hazırlanan bir
yazıt Alanya müzesinde sergilenmekte ve imparator kente saldıran haydutlar ve
dinsizlere karşı direnen Syedra halkını kutlamaktadır. Çevresi surlarla çevrili
olan kente girişi sağlayan anıtsal görünümdeki kapının lentosu halen sağlam
olarak görülmektedir.
Leartes Antik Kenti: Dağlık Klikia'nın bir diğer
önemli kenti de Toroslar’da Dim vadisi ağzında yükselen Cebel-i Reis Dağı’nın
850 nci metresinde kurulmuş olan Leartes antik kentidir. Alanya'nın 25 km.
doğusunda kuruludur. İç kesimde bulunmasına rağmen kentin limanı da mevcuttur.
Leartes’te bulunan MÖ. 7 nci yy.’a ait Finike dilindeki yazıt Alanya müzesinde
sergilenmektedir. MS. 1 inci ve 3 üncü yüzyıllar arasında en parlak devrini
yaşamıştır. Kentin adının Leartes olduğu Vespasian'a ait bir heykel
kaidesindeki yazıttan anlaşılmaktadır. Kente gelirken ilk dikkati çeken
yapılar, kiriş yataklarından iki katlı oldukları anlaşılan gözetleme
kuleleridir. Kentin batı kesimindeki düzlükte yer alan sportif yarışmaların
yapıldığı Agora'nın batısı dükkan sıraları, güneyi hamam, kuzeyi Exedra ile
sınırlıdır. Batıda 13 adet dükkan kalıntıları görülmektedir. Agoranın hemen kuzey
bitişiğinde yarım yuvarlak formlu, oturma sıralarında kartal pençeleri ile
süslemeleri bulunan Exedra kentin göze çarpan önemli yapılarındandır.
Iotape (Aytap) Antik Kenti: Alanya’nın 33 km.
doğusunda ve Akdeniz kıyısında yer alır. Kentin adı MS. 38 - 72 yılları
arasında yaşamış olan Kommanege kralı 4 üncü Antiochus’un karısı Iotape’den
gelmektedir. Roma imparatorları Trajanus’tan Valerian’a kadar antik çağda kent
kendi adına sikke basmıştır. Denize doğru uzanan yüksekçe bir burun, kentin
akropolü durumundadır. Sular bu bölüme bir kale görüntüsü vermektedir. Kentin
yapıları büyük ölçüde tahrip olmuştur. Akropol’ün karaya bağlandığı vadide
liman caddesi vardır. Caddenin iki yanında üç basamaktan oluşan krepis
bulunduğu ve bunların arasında yer yer heykeller olduğu kaidelerden
anlaşılmaktadır. Heykellerin yazıtları, kentin başarılı sporcularından ve
hayırsever insanlardan söz etmektedir. Akropol’ün doğusundaki koyda üç nefli,
dikdörtgen planlı bir bazilika vardır. Kentteki tek nefli küçük kilise
kalıntısında ise Hagios Georgios Stratelates’i betimlediği fresk izleri
görülmektedir. Kentin ayakta kalabilen en belirgin yapısı hamamdır. Hamama ait
kanalizasyon sistemi günümüze kadar korunmuştur. Günümüzde antik kentin
ortasından geçen şehirlerarası karayolunun güneyinde 8 metreye 12,5 metre
boyutunda bir tapınak kalıntısı vardır.
Hamaxia (Sinek Kalesi) Antik Kenti: Alanya'ya 12 km.
mesafede Elikesik Mahallesi sınırlarında kalmaktadır. Antik çağda Pamfilya
bölgesi içindeki kent için dönemin coğrafyacısı Strabon gemi yapımında
kullanılan sedir ağaçlarının çok olduğunu yazıyor. Kent Roma öncesi yerleşime
açılmış. Dağlık arazideki kentin en tepe noktasında rektogonal taşlardan
yapılmış bir kulenin varlığı söz konusudur. Hellenistik dönemin özelliklerini
de taşıyan kentin önemli kalıntıları arasında önünde havuzu ile antik bir çeşme
vardır. Yarım daire planlı, oturma sıraları halen ayakta duran ve 11 yazıtla
donatılmış geniş bir eksedra, dini yapı kompleksi ve surlar arasında bir
nekropol bulunur. Kent MS. 2. ve 3. yy.’da Koorakesion’a (Alanya) bağlı olarak
varlığını sürdüren küçük bir yerleşimdir. Hamaksia'da oldukça iyi korunmuş
surlar, çeşitli ev kalıntıları, geç dönemde kiliseye çevrildiği sanılan büyük
yapı, kule, MS.1.yy.’a ait izleri gösterir. Kalıntılarda Roma ve Bizans
dönemlerine ait özelliklere de rastlanır.
Colybrassus (Ayasofya): Alanya’nın 30 km. kadar
kuzeybatısında ve Toroslar da Roma döneminden kalma bir kenttir. Çevreye
dağılmış durumda çok sayıda yazıt, kent tarihine ilişkin önemli bilgiler içermekle
birlikte, ayrıntılar henüz gün ışığına çıkmamıştır. Günümüze kadar ayakta kalan
kalıntılar arasında köşe başlığı İyon tarzında tapınak, mekropoldeki lahitler
ve bir kayaya oyulmuş mezar sayılabilir. Kaya mezarın cephesi anıta benzer bir
görünümdedir. Tek mekandan oluşan mezar odasına 18 basamaklı bir merdivenle
çıkılır ve girişin üstü basık kemer şeklinde yontularak içi Medusa başı ile
süslenmiştir. Kemerin iki yanı ise kartal motiflidir. Kentte ayrıca odeon,
kuleli kent duvarları, eksedra, konut kalıntılarından örnekler görülebilir.
Antik kentin bir başka adı da Ayasofya’dır.
Pisarissos (Esentepe): Alanya’nın Karaboynuzlar
Mahallesi sınırları içerisinde Hisar Tepe denilen mevkide yer alır. Kentte
bulunan bir yazıt nedeni ile Pisarissos olarak adlandırılmıştır. Küçük bir
yerleşim niteliğindeki antik kent surlarla çevrilidir. Yapıların fonksiyonları
tam olarak belirlenememektedir. Ancak zirvede yer alan anıta benzer nitelikteki
bir yapı kalıntısı ve zeytin işleme yeri dikkati çekmektedir.
Marassos (Büyükpınar): Alanya’da Demirtaş Mahallesi,
Büyükpınar Mahallesi yakınlarında Asar tepe mevkiinde yer alır. Alanya’nın
kuzeydoğusunda 26 km. mesafededir. Antik kent deniz seviyesinden 670 metre
yükseklikte bir tepenin üzerindeki iki yükselti ve yamaçta yer almaktadır.
Kalıntılardan kentin hellenistik izler taşıdığı anlaşılıyor. Antik kent Bean ve
Mittfort tarafından 1964–1968 yıllarında gezilmiş ve kentte buldukları iki
yazıttaki Marasseon kelimesi nedeni ile Marassos olarak adlandırılmıştır.
Justinianopolis (Karaburun): Alanya’ya 40 km.
uzaklıkta ve Alanya-Antalya karayolu ile deniz arasında yer alır. Burası bugün
Karaburun olarak anılıyor. Roma dönemi eseri olan antik kentin merkezi fazla
yüksek olmayan bir tepenin üzerinde kurulmuş denize kadar uzanır. Sur
duvarlarını, mezar ve diğer yapılar ile beraber su kemerlerini görmek
mümkündür. Hamam yakınlarındaki antik kaynak kentin ilginç unsurlarından
birisidir. Şehir bir de limana sahiptir. Kentin adı Bizans imparatoru
Justinianus’a atfen verilmiştir.
3.4.37-Ptolemaios (Fığla): Bugünkü Fığla
olarak adlandırılan yarımada üzerinde kurulmuştur. Roma dönemi antik
kentlerinden birisidir. Fazla engebesi olmayan düz bir alanda konumlanmıştır.
Aynalı Göl olarak bilinen antik liman günümüze ulaşan en önemli kalıntıdır.
Augae (Konaklı): Antalya - Alanya devlet karayolunun
hemen sağ tarafında yol ile deniz arasındadır. Geç Roma döneminde kurulmuştur.
Luwi ve Helen dilleri ile bağlantısı olan Augae’nin Ana Tanrıça Tapınağı
anlamına geldiği sanılmaktadır.
Naula (Mahmutlar): Mahmutlar Mahallesi, Örenardı
mevkiinde bulunan ve Alanya - Gazipaşa kara yolunun kuzeyinde 1 km. kadar
içeride bir tepecik ve eteklerinde kuruludur. Moloz taş ve harç ile yapılmış
iki kilise ve yapı kalıntıları vardır. Ayrıca sur izleri de görülmektedir. 19.
yüzyılda kenti gezen seyyahlardan W. Heberdey burada 9 adet kilise kalıntısı
gördüğünü yazıyor. Kent ayrıca Leartes antik kentinin limanı görevini de
görmüştür.
Cibra (Kibra) Harabeleri: Alara kalesinin yakınındaki
bu ören yerinin ne zaman kurulduğu kesin olarak bilinmemekle beraber M.Ö. 1.
veya 2. yüzyılda burada basılmış olduğu sanılan paraların üstünde adının
rastlanmasının dışında fazla bir bilgi yoktur.
Gülefşen Kalıntıları: Alanya'nın 5 km. doğusunda Oba
Mahallesindedir. Kale kalıntıları mevcuttur. Tarihiyle ilgili fazla bir bilgi
yoktur.
Korsanlar Mağarası: Alanya limanından yarımadanın
güneyine doğru gidilirken karşılaşılan ilk mağaradır. Deniz motoruyla 10 metre
genişliğinde ve 6 metre yüksekliğindeki bir girişten içeriye girilebilen mağara
kuzeye doğru genişlemektedir. Eskiden içinde kaleye kadar giden gizli bir yol
olduğu söylenen mağarada deniz içindeki kayaların renkli taşları ilginç
görüntüler oluşturmaktadır.
Alanya Arkeoloji Müzesi: İçinde 14 kapalı, bir açık
teşhir salonu olan müze, Ankara Anadolu Medeniyetleri Müzesinden getirilen Tunç
çağı, Urartu, Frig ve Lidya dönemlerine ait eserlerle 1967 yılında hizmete
açılmıştır. Müzenin açılış döneminden sonra kazı çalışmaları ile müze
genişlemiş ve zenginleşmiştir. Arkeoloji ve etnografya bölümleri vardır.
Arkeoloji bölümünde Alanya bölgesinde bulunarak sergilenen en eski tarihi eser
M.Ö. 625 yılına ait Finike dilinde bir tarihi yazıttır. Müzenin en önemli eseri
ise mitolojide dramatik bir öyküsü olan ve M.S. 2 nci yy.’a tarihlenen bronz
döküm Herakles heykelidir ve ayrı bir salonda sergileniyor. Alanya Müzesi’nde
Arkaik, Klasik, Helenistik, Roma, Bizans dönemlerine ait bronz, mermer, pişmiş
toprak, cam ve mozaik buluntular ile zengin kül kutuları, sikke koleksiyonu
vardır. Selçuklu ve Osmanlı dönemlerine ait Türk – İslam eserleri ise önemli
bir yer tutmaktadır. Etnografya bölümünde ise Alanya bölgesinden derlenen ve
bölgenin folklorik özelliklerini yansıtan yörük kilimleri, alaçuvallar,
heybeler, giysiler, işleme örnekleri, silahlar, günlük kullanım kapları,
takılar, el yazmaları, yazı takımları gibi objeler ile eski bir Alanya evine
ait günlük oda sergilenmektedir. Ayrıca müze bahçesinde de Roma, Bizans ve
İslami dönemlerine ait taş ve mermer eserler yer almaktadır. Müzedeki parçalardan
bazıları Ankara ve İstanbul’daki müzelere götürülmüş tarihi eserlerdir.
Kızıl Kule Etnografya Müzesi: Limanda yer alan ve 13.
yy.’dan kalan Kızıl Kule aynı zamanda bir Etnografya Müzesi olarak da
kullanılmaktadır. Beş katlı kulenin giriş ve birinci katı müze olarak
düzenlenmiştir. Müzede Alanya yöresine özgü halı, kilim, giysi, mutfak
gereçleri, silahlar, tartı aletleri, aydınlatma aletleri, dokuma tezgahları ile
Toroslar’daki Yörük Türkmen kültürünü yansıtan çadır gibi etnografik eserler
sergileniyor. Tarihi yapıda zaman zaman resim sergisi, klasik müzik konseri
gibi kültür ve sanat etkinlikleri de yapılmaktadır.
Atatürk Evi ve Müzesi: İkinci meşrutiyet döneminde
yapıldığı tahmin edilen binanın yapım tarihi kesin olarak bilinmemektedir. 18
Şubat 1935 tarihinde Atatürk'ün Alanya'yı ziyareti sırasında kaldığı bu ev,
mülkün sahibi Rıfat Azakoğlu tarafından Kültür ve Turizm Bakanlığı’na
bağışlanmıştır. Cumhurbaşkanı Kenan Evren tarafından 1986 yılında Atatürk Evi
ve Müzesi olarak hizmete açılmıştır. 19. yy. Türk mimarisinin özelliklerini
yansıtan bahçe içinde üç katlı binanın giriş katında Atatürk’ün kişisel
eşyaları, fotoğraflar, Atatürk’ün Alanyalılara gönderdiği telgraf ve diğer
tarihi belgeler sergileniyor. Üst katın odaları ise geleneklerimize uygun bir
Alanya evinin etnografik eşyaları ile donatılmıştır.